YARGITAY 3. Hukuk Dairesi   2016/16097 Esas, 2017/4527 Karar
    15 Şubat 2021
    YARGITAY 3. Hukuk Dairesi 2016/16097 Esas, 2017/4527 Karar

    Türk Medeni Kanunu’nun 364. maddesi gereğince herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür. Kardeşlerin nafaka yükümlülükleri, refah içinde bulunmalarına bağlıdır.

     

    Yine Türk Medeni Kanunu’nun 365. maddesinde yardım nafakasına ilişkin kimden talepte bulunulması gerektiğine ilişkin özel bir düzenlemeye yer verilmiş olup, yasanın hükmüne göre nafaka davası, mirasçılıktaki sıra göz önünde tutularak açılır.

     

    İlgili hüküm gereğince miras hukukundaki zümre sistemine göre dava açılabilecek kişilerin belirlenmesi gerekmektedir. Miras hukuka göre

    1. Zümre miras bırakanın altsoydan oluşur (Çocuklar, torunlar ve devamı).

    2. Zümre miras bırakanın ana ve babası ile bunların alt soyundan oluşur (Kardeşler, yeğenler, yeğen çocukları ve devamı). 

    3. Zümre miras bırakanın büyük ana ve babaları ile onların alt soyundan oluşur.

     

    Bu zümreler arasında kişiye göre yakın zümrede nafaka ödeme gücüne sahip bir kişi var ise uzak zümredeki kişiye karşı yardım nafakası talebiyle dava açılamaz. Konu ile ilgili Yargıtay kararı aşağıda olup, ayrıntılı bilgi için  Samsun/Katipoğlu Hukuk Bürosu ile  irtibata geçebilirsiniz.

     

     

    YARGITAY

    3. Hukuk Dairesi  

    2016/16097 Esas,

    2017/4527 Karar


    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ                :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

    Taraflar arasındaki yardım nafakası davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü.

    KARAR

                                       Davacı vekili, dava dilekçesinde; davalı tarafın davacı müvekkillerinin babasının babası yani dedeleri olduğunu, babalarının cezaevinde olması nedeniyle davacı müvekillerinin ihtiyaçlarını karşılayamadığını, annelerinin sağlık sorunları nedeniyle çalışamadığını, davacı müvekkillerinin hepsinin öğrenci olması nedeniyle herhangi bir gelirlerinin olmadığını, müvekillerinin davalıdan başka maddi katkı sağlayacak bir yakınlarının olmadığını; davalının maddi gücünün iyi olduğunu, bu nedenle her bir davacı için aylık 500 TL, toplamda 2000 TL yardım nafakasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı cevap dilekçesinde; davacıların babasının kendisini ayaklarından silahla vurmak suretiyle yaraladığını, kendi canına kast ettiğini bu nedenle cezaevinde olduğunu; bir kısım malvarlığını diğer çocukları üzerine devrettiğini, kalan fındık bahçelerinden elde ettiği mahsulününde çalışan işçilerin ve yerin imarına yetmediğini savunarak; davanın reddini istemiştir.

     

    Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile, aylık 1650 TL yoksulluk nafakasının davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    1) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.

    2) TMK.nın 364.maddesinde; "Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür."
    Aynı Kanunun 365/2.maddesinde de; "Dava, davacının geçinmesi için gerekli ve karşı tarafın mali gücüne uygun bir yardım isteminden ibarettir." düzenlemesi yer almıştır.
    Hukuk Genel Kurulunun 7.10.1998 gün ve 1998/656-688 sayılı ilamında da; "...yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür (eğitim) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların..." yoksul kabul edilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

    Yardım nafakası, aile bireylerini yoksulluk ve düşkünlükten kurtarmaya ilişkin bir nevi sosyal yardımlaşma olup, ahlak kuralları ile geleneklerin zorunlu kıldığı bir ödevdir. Aile bağlarının herhangi bir nedenle zayıflamış olması da yükümlülüğü ortadan kaldıran bir neden olarak düzenlenmemiştir. Bu nedenlerle kanun koyucu, yardım nafakasını kişinin ve toplumun vicdanına bırakmamış, kanuni bir ödev olarak düzenlemiştir.
    Öte yandan, TMK.nun 365.maddesi; yardım nafakası davasının, mirasçılıktaki sıra gözönünde tutularak açılacağını hükme bağlamıştır.

    Buna göre, nafaka yükümlüsü babanın cezaevinde olması veya bakma gücünün olmaması üzerine bir üst zümrede yer alan dededen de nafaka istenebilir.
    Ancak, aynı sıradaki nafaka yükümlüsü davacı çocukların anne tarafının ailesi açısından bir araştırma yapılmaksızın, onların da sorumlu olabileceği nafaka miktarı belirlenip, bundan sonra davalı dede aleyhine nafakaya hükmedilmesi gerekirken; eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.

    3) Öte yandan, davadaki istem, yardım nafakası olup; hükümde yoksulluk nafakası olarak nitelendirilmesi de doğru değildir.

    4) Mahkeme gerekçesinde ''...H. için aylık 500 TL, H. için aylık 450 TL ve H. ile R. için aylık ayrı ayrı 350 TL...'' nafakaya hükmedildiği belirtilmiş olmasına rağmen; hükümde, davacı ...'ın reşit olduğu gözetilmeksizin toplam 1650 TL nafakaya hükmedilmiş olması da usul ve yasaya aykırıdır.

    SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle sair temyiz itirazlarının reddine; ikinci, üçüncü ve dördüncü bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 03.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.