Ayıplı Maldan Doğan Seçimlik Haklar
    08 Mart 2021
    Ayıplı Maldan Doğan Seçimlik Haklar

    Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 4077 sayılı Kanun’un 4. maddesinin altıcı fıkrasının birinci cümlesi gereği, satışa ayıplı şekilde sunulan malda bu yöne ilişkin bir açıklama ve uyarının bulunması zorunludur. Gerek ayıbın açıklanan bu mahiyeti gerekse kusurlu onarımlarla kendisinden gizlenen ayıbın satımdan çok kısa bir süre sonra ortaya çıkması ve hemen akabinde tüketicinin hakkını elde edebilmek için tüm yasal yolları takip etmesi göz önünde bulundurulduğunda somut olay bakımından malın ayıpsız misli ile değişimine karar verilmesinin  Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca hukuka uygun olduğu sonucuna varılmıştır.

    YARGITAY

    Hukuk Genel Kurulu

    2017/13-633 Esas

    2020/663 Karar

    “İçtihat Metni”

    Mahkemesi:Tüketici Mahkemesi

    Dava Türü  : Ayıplı Maldan Doğan Seçimlik Haklar

    GEREKÇE

                Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle "ayıp" kavramına kısaca değinmekte yarar vardır. Tüketici hukukunda ayıba ilişkin düzenleme, uyuşmazlıkta uygulanması gereken 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un (TKHK) 4. maddesinde yer almaktadır. Anılan maddenin 1. fıkrasında; "Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda yer alan veya satıcı tarafından vaat edilen veya standardında tespit edilen nitelik ve/veya niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mal veya hizmetler, ayıplı mal veya ayıplı hizmet olarak kabul edilir." denilmekte, devam eden fıkralarda ise buna ilişkin biçimsel koşullar sayılmaktadır.  Ayıplı bir malın bu hâliyle satışa çıkarılabilmesi mümkündür. Ancak bu durumda 4. maddenin altıncı fıkrasının "Satışa sunulacak ayıplı mal üzerine ya da ambalajına, imalatçı veya satıcı tarafından tüketicinin kolaylıkla okuyabileceği şekilde "özürlüdür" ibaresini içeren bir etiket konulması zorunludur." şeklindeki birinci cümle düzenlemesi çerçevesinde (ikinci cümledeki istisna saklı kalmak kaydıyla) tüketici aydınlatılmalı ve aldanmasının önüne geçilerek uyarılmalıdır.

    Kanun'un 4/2. maddesinde satın aldığı malda ayıbın ortaya çıkması hâlinde alıcının seçimlik haklarının nelerden ibaret olduğu belirtilmiş olup tüketici bu durumda, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Söz konusu seçimlik haklar yönünden satıcı tüketicinin talebini yerine getirmekle yükümlüdür. Maddenin üçüncü fıkrası hükmüne göre satıcı ile birlikte İmalatçı-üretici,  bayi, acente, ithalatçı ve 10. maddenin beşinci fıkrasına veya 10/B maddesinin dokuzuncu fıkrasına göre kredi veren, ayıplı maldan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik haklarından dolayı müteselsilen sorumludur.

    4077 sayılı TKHK, tüketicinin ayıp nedeniyle doğan seçimlik haklarının kullanılması açısından herhangi bir sınır içermemektedir; ayıbın varlığı hâlinde tüketici seçimlik haklarından istediğini tercih edebilecektir. Ancak bazı durumlarda taraflar arasındaki ayıba ilişkin ihtilâfın çözümünde Kanun'un öngördüğü bu serbet tercih imkânı, somut olayın özellikleri dikkate alındığında adaletli bir sonuca ulaşılmasını engelleyebilir. 4077 sayılı Kanun'da bu hususa ilişkin açık düzenleme bulunmamakla birlikte Kanun'un 30. maddesinin "Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel hükümler uygulanır." hükmü uyarınca bu gibi durumlarda konuyla ilgili genel hükümlere başvurmak gerekecektir.Bu kapsamda; satıcının ayıptan sorumluluğuna ilişkin olarak 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun "Tekeffüle müstenit dava" başlığı altında düzenlenen 202 ve devam maddeleri (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, m. 217 vd.) önem taşımaktadır.

     Uyuşmazlık konusu ile sınırlı olarak söz konusu hükümler incelendiğinde; anılan maddenin ikinci fıkrasındaki "Hakim, müşterinin mebii ret davası üzerine hal icabı bey'in feshini muhik göstermiyorsa semenin tenzili ile iktifa edebilir."  hükmünde hâkime, somut olayın özelliklerine göre sözleşmenin feshi talebi adil bulunmazsa semen tenziline hükmedebilme imkânı tanındığı görülecektir. Bazı durumlarda ise ayıba bağlı seçimlik haklar yönünden tüketicinin tercihi, ayıbın şekli, malın değeri, ayıbın ileri sürülüş süreci gibi her somut olayda farklılık taşıyan kıstaslar çerçevesinde 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 2/2. maddesindeki hakkın kötüye kullanılması hâli olarak dahi değerlendirilebilecek ve hâkimin dürüstlük kuralına uygun olmayan tercihe müdahalesi gündeme gelecektir. Hâl böyle olunca 4077 sayılı Kanun'da bu yöne ilişkin açık hüküm bulunmamasına rağmen son dönemde alınan yargısal kararlarda (örneğin Hukuk Genel Kurulunun 07.06.2017 tarihli, 2017/13-653 E., 2017/1085 K.; 06.11.2015 tarih, 2015/13-2692 E., 2015/2487 K. sayılı kararları) tüketicinin tercihi yönünde verilecek hükmün hak ve menfaatler dengesini aşırı ölçüde bozar mahiyette olmaması gerekliliğine değinilmiştir.Nitekim, 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un hazırlanmasında da dikkate alındığı bilinen Avrupa Parlamentosu ve Konseyi 25.05.1999 tarih, 1999/44/EC sayılı Tüketici Mallarının Satımının ve İlgili Garantilerin Bazı Yönleri Hakkında Yönergesine de konu olmuş, Yönerge'nin 3/6 maddesinde ayıbın önemsiz olması hâlinde tüketicinin sözleşmeden dönemeyeceği belirtilmiştir.  Somut olayda uygulama imkânı bulunmamakla beraber, 6502 sayılı Kanun'un 11. maddesinin üçüncü fıkrasındaki "Ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesinin satıcı için orantısız güçlükleri beraberinde getirecek olması hâlinde tüketici, sözleşmeden dönme veya ayıp oranında bedelden indirim haklarından birini kullanabilir. Orantısızlığın tayininde malın ayıpsız değeri, ayıbın önemi ve diğer seçimlik haklara başvurmanın tüketici açısından sorun teşkil edip etmeyeceği gibi hususlar dikkate alınır."  hükmü de 4077 sayılı Kanun döneminde doğan yasal düzenleme ihtiyacına cevap verir mahiyette olması yönünden değerlidir.Seçimlik haklarına ilişkin tercihinde tüketicinin serbestliği asıl olduğundan, hak ve nesafet dengesinin gözetiminde somut olayın özelliklerinin titizlikle değerlendirilmesi gerekliliği gözden kaçırılmamalıdır.

     Eldeki davada da, satın alınan aracın sol arka çamurluğundaki soyulmanın üretimden kaynaklı gizli ayıp mahiyetinde olduğu hükme esas alınan bilirkişi raporuyla tespit olunmuş ve davalılar vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazları da Özel Dairece reddedilerek bu husus kesinleşmiş; davalılar vekilinin ayıptan sorumlu olmadıkları yönündeki temyiz itirazları bu sebeple Hukuk Genel Kurulu incelemesi dışında kalmıştır.

                Yapılan açıklamalar ışığında Yerel Mahkeme ve Özel Daire arasındaki uyuşmazlık irdelendiğinde; davacı tüketici 27.08.2010 tarihinde satın aldığı sıfır aracının, çok kısa bir süre sonra çamurluğundaki verniklerin kalktığını fark etmiş, durumu yetkili servis önüne taşımış ancak sözlü taleplerinden sonuç alamayarak Bornova 2. Noterliğinin 09.02.2011 tarihli 2638 yevmiye numaralı ihtarnamesini keşide ederek davalı... A.Ş.'den mağduriyetinin giderilmesini talep etmiştir. İhtarnamenin karşılık bulmaması üzerine tüketici 30.04.2012 tarihinde İzmir Tüketici Sorunları İl Hakem Heyetine başvurmuş ve aracın misli ile değişiminin gerektiği yönünde tüketici lehine delil mahiyetindeki (4077 sayılı Kanun, m. 22/6-1. cümle gereği) 12.06.2012 tarihli karar tesis edilmiştir. Tüketici satın aldıktan çok kısa bir süre sonra ortaya çıkan ve satım anında kendisinden gizlendiği çekişmesiz olan ayıp nedeniyle araçtan beklediği faydayı elde edemediğinden aracın ayıpsız misli ile değişimi yönündeki hukuken korunan arzusunu tüm bu çabalarına rağmen elde edemeyerek 02.11.2012 tarihinde eldeki davayı açmıştır.

     Özel Dairece "Somut olayda da iadesine hükmedilen aracın satın alındığı tarih, davacının elinde uzun zaman boyunca herhangi bir yakınma olmaksızın kullanılmış olması, ayıbın mahiyeti dikkate alındığında mahkemenin ayıp oranında hakkaniyet indirimi seçeneğini değerlendirmemesi" bozma nedeni yapılmış ise de Mahkemece tesis edilen ilk kararda bu yön açıkça tartışılmış ve misli ile değişimin taraflar arasındaki hak ve nesafet dengesini bozmayacağı açıklanmıştır. Gerçekten de tüketici, satın aldığı aracın sıfır kilometre araçlardan haklı olarak bekleneceği üzere, hasarsız olduğu düşüncesi ile sözleşmeyi imzalamış ve bu niteliğe göre bedelini ödemiştir. Ne var ki araç satış öncesi aşamada hasar görmesi yahut kusurlu imal edilmesi nedeniyle işlem görmüş ve bilirkişi tarafından da tespit edildiği üzere renk farklılığı olmaması için bagaj kapağına da boya taşırılarak ve boyanın orijinalliği bozularak kusurlu onarımlarla ayıp gizlenmek istenmiştir. Oysa 4077 sayılı Kanun'un 4. maddesinin altıcı fıkrasının birinci cümlesi gereği, satışa ayıplı şekilde sunulan malda bu yöne ilişkin bir açıklama ve uyarının bulunması zorunludur. Gerek ayıbın açıklanan bu mahiyeti gerekse kusurlu onarımlarla kendisinden gizlenen ayıbın satımdan çok kısa bir süre sonra ortaya çıkması ve hemen akabinde tüketicinin hakkını elde edebilmek için tüm yasal yolları takip etmesi göz önünde bulundurulduğunda somut olay bakımından malın ayıpsız misli ile değişimine karar verilmesinin hukuka uygun olduğu sonucuna varılmıştır.

                Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, araçtaki ayıbın onarım masrafı ve onarıma bağlı değer kaybı toplamının yalnızca 2.000,00TL olduğu, malın değerine kıyasla ayıbın hafifliği dikkate alındığında misli ile değişim yönünde karar verilmesinin taraflar arasındaki hak ve nesafet dengesini bozacağı, bu nedenle Özel Daire kararındaki nedenlerle direnme hükmünün bozulması gerektiği yönünde dile getirilen görüş, açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.Sonuç itibariyle usul ve yasaya uygun direnme hükmünün onanmasına karar verilmiştir.

    SONUÇ

    Açıklanan nedenlerle; Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA, Aşağıda dökümü yazılı (1.502,96TL) harcın temyiz edenlerden alınmasına,6100 sayılı  Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun  440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23.09.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.